Yarın deriz hep yarın, yarın bize yar mıdır?
Hayat bir rüya imiş içinde uykumuzun
Yukarıdaki iki mısra uzun yıllardır aklımda. Bir ihtimal, saatli maarif tavkimlerinden birinin bir yaprağında okuyup da beynime mıhlamış olabilirim. Bu mıhlama öyle bir mıhlama olmuş ki, ne zaman, nerede okudum hatırlamıyorum bile. Ama, aklımda işte. Zaman zaman da hafızamın tozlu raflarından çıkartıyorum, hatırlıyor ve hatırlatıyorum.
İfadenin manası, itikad ehlinin rabıta-i mevt (ölüm düşüncesiyle içiçe yaşama) fikrinden öte bir şey değil aslında. Bu noktada itikad ehli deyince yobazlık, şair ve filozof deyince derin söz olmasını kendime yediremediğimi vurgulamadan da geçmek istemem. Günün akşama dönen bu saatinde, bu düşüncelere gark oluşum, rastlantı olmasa gerek. İnsanların bir kısmı bu düşünce sistematiğine girmeye otuzbeş yaş bunalımı diyor olsa da, bunun, hayatın gerçekliği ve geçiciliğini ortadan kaldırmadığı muhakkak.
Bakın, bir gün daha bitti. Ne yaptık kendi adımıza, anne-babamız, eşimiz çoluk-çocuğumuz adına bugün? Dahası, insanlık adına ne yaptık bugün? Cevabımız koca bir hiç ise, şairin dediği gibi :
Hazânla geçti yıllar, aylar Muharrem gibi,
Yollara dökülüp bekleyen gözler pek yorgun.
Girdapla iç içeydiler, girdap ki yok dibi,
Ruh sarsık, gönül hafakanlı, düşünce durgun...
Boşa geçen gün, boşa geçen haftaya,
Boşa geçen hafta, boşa geçen ay'a,
Boşa geçen ay, boşa geçen yıla,
Boşa geçen yıl da boşa geçen bir ömre dahil oluyorsa...
Vay halimize ki, hem de ne vay!!!