21 Ağustos 2009 Cuma

Sen Babanın Akıllı Oğlu Musun Digiturk :)

Digiturk Lig Tv abonesi oldum bu sene. Turkcell Super Ligi başlamadan hemen önce, cep telefonuma mesaj geldi Digiturk'ten. Aynen yazıyorum buraya:

"Sn uyemiz, yeni sezonda Lig TV'de sifreleme sorunu yasamamak icin maclardan once Lig TV'yi aciniz ve 30 dakika kanali degistirmeden bekleyiniz."

Yok. Daha neler! Koskoca Digiturk, nasıl hiç utamadan, sıkılmadan bu tür bir mesaj gönderebiliyor üyelerine anlamış değilim.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Muhasebecilerin Tahsilat Sorunu ve Çözüm Önerisi

Muhasebeciler için çiledir yaptığı işin karşılığını alabilmek. Muhasebe ücreti, vergi mükelleflerinin sırtlarına yüklenmiş angarya olmaktan kurtulmadıkça yani vergi muhasebeciliği tarih olmadıkça, durum böyle devam edeceğe benzer. Bu noktada, karşımıza yine, o her taşın altından çıkan "kayıtdışı ekonomi" çıkıyor.


Antalya SMMMO Odası üyelerinden bir grup mali müşavir, artan tahsilat sorunları üzerine kafa yormuşlar. Bir dizi çözüm önerisi getiriyorlar. Şöyle ki:


Bugün mesleğimizin en büyük problemi nedir diye sorulduğunda mutlak alınan cevap TAHSİLAT SORUNUDUR. Tahsilat sorununu kökünden çözmek için bazı meslektaşlarımızla oturup konuştuğumuzda ortaya aşağıdaki fikir çıktı ve bu fikri hemen her ortamda yıllardır dile getirmeye çalıştık. Ancak gördük ki bu sorun ne Türmob ne de Odalar nezdinde hallolmuyor, çözüme kavuşturulmuyor. Çünkü bu öneriyi oda yönetimleri mesleğin bağımsızlığını zedeleyeceği düşüncesi ile henüz görüşülmesine bile müsaade etmeksizin kapatıyor. Aldığım cevap çok basit. “Biz ücretimizi almaktan aciz bir meslek grubu değiliz. biz kendi paramızı kendimiz tahsil ederiz.”


Bugün devlet kanalı ile, belediyeler kanalı ile odalar kanalı ile paralarını alan meslek grupları.


1- Eczacılar hepinizinde bildiği gibi gelirlerinin %90 %95 ini SGK dan tahsil etmektedir.

2- Yapı denetim firmaları hemen hemen tüm gelirleri belediyeden tahsil edilmektedir.

3- Mimarlar tarafından çizilen bir projenin makbuzunu ve parasının alındığını mimarlar odası görmeden onaylamamakta ve müsaade vermemektedir.

4- İcra avukatları yapılan icralar sonucu elde edilen hasılatlarda dosya ve mahkeme masraflarının hemen akabinde kendi paralarını almaktadırlar.


Yukarıda saymış olduğum bu meslek mensupları bağımsızlığını yitirmezken bizler nasıl oluyor da bağımsızlığımızı yitiriyoruz devlete bağımlı oluyoruz bunu anlayabilmiş değilim.


ÖNERİM :


1- Gelir vergisi kanununda bir değişiklik ile 3568 sayılı kanunla belge almış serbest meslek erbaplarının yapmış olduğu hizmetlerden defter tutma ve mali müşavirlik hizmetleri ile sınırlı olmak üzere stopaj oranı %100 yapılsın. (sözleşmelerin bir nüshasının önceden vergi dairesine ibraz etmek şartı ile ve sözleşmede yazılı olan işlerle sınırlı olarak)


2- Gecici vergi dönemleri itibariyle "sadece ödenen, iadrece tahsilatı yapılan stopajlarla" sınırlı olmak üzere iade hakkı tanınsın. Ödenmeyen %100 oranlı mali müşavirlik stopajları için gecikme zammı oranı cok düşük tutulsun. örneğin “%1 yada %0,05”


3- Mali Müşavir’lerin keseceği makbuzlardaki Kdv lerinin tamamı tevkifata tabi olsun. Müşteri her ay 2 Nolu kdv beyannamesi ile makbuzun kdv’sini bize ödemek yerine devlete yatırsın. Yüklenilen Kdv’leri iade yoluyla inceleme sonrası geri alalım.


******Hemen belirteyim bu öneriye karsı çıkanların sebep ve nedenleri******


- Bağımsızlığını yitireceğine inanıyordur.( Ben aksine genel olarak daha da bağımsız hale geleceğimize inanıyorum.)


- Fiyat tarifesine uymuyordur,haksız rekabeti huy edinmiştir. (işletme defterini 30 TL’ye tutan kişinin bunu istemesini bekleyemeyiz) yada (fiyat tarifesinden yüksek aldığı halde düşük vergi ödemek için) düşük ücretli makbuz kesiyordur. Gerçek sözleşmelerle bu şekilde gelir beyan etmek bu tur bir muhasebecinin işine gelmez cunku aldıgı para haksız rekabet yaptığı için makbuzun kdv'si ve gelir vergisine bile yetmeyecektir.


- Defter tasdikinden alacağı 3 - 5 milyar liranın hesabını yapıyordur.


- Beyannameye imza atmadan "beyanname gönderme ücreti" kılıfı ile iş yapıyordur.


Yukarıdaki saydığım kişiler haricinde bu tur bir değişiklik biz düzgün çalışan muhasebecilerin zararına olabilir mi? Böyle bir değişiklik olsa tahsilat sorununu kökünden çözüme ulaştırabilir miyiz? sizlerin fikirleri ile düşünceleri ile bu fikri pekiştirmek ve geliştirmek istiyoruz. Bu fikri benimseyip geliştirebilirsek bireysellikten kurtararak bir kamuoyu oluşturarak bu görüşü başta başbakanlık, gelir idaresi başkanlığı, maliye bakanlığı ve hesap uzmanları kurulu gibi üst platformlara taşımak istemekteyiz.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

5786 Sayılı Kanun ve İki Öneri

Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yayınlandıktan sonra, Muhasebecilik camiasında adeta sular durulmuyor. Konu ile ilgili düşüncelerimi SM'den SMMM'ye Geçiş başlıklı yazımda ifade etmiştim. SMMM Mustafa Gülşen'in internet sitesinde de, SM'den SMMM'liğe geçiş konusu çeşitli boyutlarıyla tartışılmakta. Site katılımcılarından SMMM Hasan Volkan ÇEVİK mevcut durumu yorumlamakla kalmamış, iki de öneri getirmiş:


1- Staj süresinin 3 yıla çıkarılmasının amacı nedir?


2- SM'lerin SMMM yapılmasının amacı nedir?

Staj süresinin 3 yıla çıkmasının amacı kurum yetkililerine göre kaliteyi artırmaktı. Bizlerin bir çoğuna göre ise doyum noktasına ulaşan meslektaş sayısının önüne geçilmesi ve pastadaki payın bölünmemesi idi.

SM'lerin SMMM yapılmasının amacı kurum yetkililerine göre AB müktesabatına uyumu sağlamaktı. Bizlerin bu konudaki fikirlerini önceki 7 sayfada görebiliyoruz. Çeşitlilik arz ediyor.
Peki bizler ne yapalım? Tamam bunu bir milat olarak görelim ve herşeyin daha güzel olacağını düşünerek işlerimize devam edelim. Fakat bir milat varsa bundan sonraki gelişmelerin daha güzel olması gerekmez mi?

Acaba değerli yönetici büyüklerimiz hep konuşulan sadece muhasebe üzerine eğitim veren bir "muhasebe fakültesi" açılması için her hangi bir çalışma içindeler mi? Nalan AKDOĞAN hoca böyle bir üniversitenin şart olduğunu ve Türmob'un da böyle bir üniversite kurulması için alttan alttan çalışmalar yaptığını söylemişti. Acaba Türmob çok mu altta kaldı, çünkü hala bir ses yok.

Tamam muhasebe fakültesi olayını geçelim, yapılması zor ve zaman alacağı aşikar. Peki 3 yıl boyunca staj yaptırılan meslek mensubu adaylarının durumları ne alemde? Bu stajyerler kimlerin yanında ve nasıl staj yapıyorlar? Mesleğin kalitesini artıracak olan meslek mensubu adaylarının işverenleri olan hali hazırdaki meslek mensuplarının kalitesi, mesleğin geleceği olarak görünen gençleri eğitmek için yeterli mi? Elbette profesyonel olarak çalışan ve yanındaki elemanında iyi yetişmesini sağlayanlar var. Fakat lütfen önceki 7 sayfada hali hazırdaki meslek mensupları için söylenenleri düşünerek bu soruma cevap verin.

Peki eğitimden sorumlu olan TESMER'in durumu nasıl? Bir çoğumuza göre sadece para tuzağı olarak görünen 6 adet CD göndererek ve adayların bunlara çalışarak eğitim alabileceğini sanmak normal mi? Eğer normal görüyorlar ve başka birşey yapmıyorlar ise (ki normal görüyorlar ve hiçbir şey yapmıyorlar) staj sürecinin, staj süresi boyunca cd'ler ile verilen eğitimin ve sonrasındaki yeterlilik sınavının sadece birer angarya olduğu iyice gözler önüne serilmiş olmuyor mu?

Elimizden bir şey gelmediği için ve herşeyin daha güzel olacağını düşünerek bu iki uygulamayı da milat kabul ettik. Hiç değilse bundan sonra mesleğe gerçekten saygınlık katacak çalışmalar yapılsın. Benim uzun süredir mesleğin değerini artıracağını düşündüğüm bazı fikirlerim var.

1-) Hali Hazırdaki Meslek Mensupları İçin Yapılabilecekler :
Hali hazırdaki meslek mensupları yılın belli dönemlerinde zorunlu eğitime tabi tutulsun. Eğitim deyince bazıları alınganlık gösterebilir, biz buna en iyisi zorunlu kendini yenileme diyelim. Örneğin; her meslek mensubunun yıl boyunca tamamlaması gereken bir kredisi olsun. Atıyorum sosyal güvenlik konulu bir seminere katıldığında bu kredinin bir kısmını tamamlamış olsun. Bu ve bunun gibi seminer, panel ve eğitimlere katılarak bu kredilerin tamamlanması sağlansın. Krediyi tamamlayamanların, kredi tamamlama sınavlarına girmesi sağlansın.
Şimdi duyar gibiyim bunca işin arasında nasıl vakit bulacağız da gideceğiz diyenler oluyordur. Eğer zorunlu olursa merak etmeyin mutlaka zaman bulunur. Üstelik gerçekten mesleğin kalitesini ve hakettiği değeri görmesini isteyen her meslek mensubu bunu seve seve kabul edecektir. Aksi takdirde önceki 7 sayfada yazılanların, art niyet barındıran farklı bir anlam taşıdığını düşüneceğim.

2-) Meslek Mensubu Adayları İçin Yapılabilecekler :
Öncelikli hedef TÜRMOB'un bir üniversite kurması olmalıdır. Yukarıda da dediğim gibi bu zor ve zaman alacak bir çalışmadır. Bunun yerine artık TESMER şu Cd gönderme olayını bırakmalıdır ve yüz yüze eğitime geçmelidir. Nasıl ki şu anda SM'lere SMMM olabilmeleri için odalarda, 1 hafta teorik, 1 hafta pratik eğitim verilecekse; stajyerlere de bağlı oldukları odalarda staj süreleri boyunca belirli periyodlar ile bu eğitimlerin verilebilmesi sağlanmalıdır. Yanlız bu eğitimler verilirken zaten çok cüzi ücretler alan stajyerlerin, bir de bu eğitimlerle maddi yönden sıkıntı çekmemeleri sağlanmalıdır.

Stajyerlerin diğer sorunlarına da en az meslek mensuplarının sorunlarına gösterildiği kadar alaka gösterilmelidir. Aslında bu çıkan yönerge ile stajyerlerin bir sorununa kısmen de olsa çözüm bulunmuştur. Bir SM'nin yanında çalışan stajyer arkadaşımız, staja başlama sınavını kazandıktan sonra bundan böyle artık staj yapmak için bir SMMM aramayacak; çünkü kendi işvereni de SMMM olmuş olacak. Haliyle naylon stajın bir nebze de olsa önüne geçilmiş olacak.

Sonuç :
Stajın üç yıla çıkması ve SM'lerin SMMM olması uygulamaları bana göre yukarıdaki gibi ciddi uygulamalar yapılmadan ben çıkardım, uyguladım ve bitti mantığı ile yapılırsa; bizlerin bu tartışmaları asla son bulmaz ve diğer insanların gözündeki değerimiz de iyice azalır. Eğer gerçekten kalite arayan ve isteyen varsa; 1989 yılının kötü hatıralarını silmek, şimdiki uygulamaların makul olarak görünmesini sağlamak ve mesleğin değerini artırmak için çalışmalar yapmalıdır. Unutmayalım; çalışma yapacak TÜRMOB'dur. Çalışma yapmasını sağlayacaklar ise bizler ve bizlerin bu konuda göstereceği iradedir. Kendi kendimize konuşur, kendi kendimizi yersek ve susarsak hiçbir şeyin düzelmeyeceği aşikardır.

Saygılarımla,

SMMM Hasan Volkan ÇEVİK

14 Ağustos 2009 Cuma

SM'den SMMM'ye Geçiş

Mesleki Uyum Eğitimi İle Özel Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Sınavına İlişkin Usul ve Esaslara İlişkin Yönerge yayınlanınca, muhasebe ve muhasebecilerin yoğun olarak katılım gösterdikleri forumlarda SM'ler ve SMMM'ler arasında şiddetli tartışmalar olduğunu gözlemledim.

Bu tartışmalardan biri de Mustafa Gülşen'in forumunda devam etmekte.

Muhasebecilik mesleğini avukatlıkla, doktorlukla, eczacılıkla kıyaslayıp da onlarda neden bu tür tartışmaların olmadığını sorgulayan arkadaşlar, bahse konu meslek kanunlarının yürürlük tarihlerine lütfen bir baksınlar:

Doktorların kanunu 1928'lerden, Eczacıların ki 1953'ten, Avukatların ki de 1969'dan geliyor... Bizim 3568'e en yakın olan avukatlık kanunu bizimkinden tam 20 yıl önce yasalaşmış.

Bizim güncel tartışmalarımızın benzerlerini onlar da yaşadılar, hala yaşıyorlar da. Doktorlar için "TUS, Mecburi Hizmet, Yabancı Hekim, Tam Zamanlı Mesai" gibi konular tartışılmıyor mu?

Öğretmenler için "Mecburi Hizmet, Uzman Öğretmen, Baş Öğretmen" gibi konular?

Avukatların staj yönetmeliklerinde yapılan değişiklikleri takip etmiyor musunuz Resmi Gazete'den?

Bizim kanunumuz ve icraatımızın meslek olarak kabul edilmesi daha çok genç... Daha çokça değişiklikler yapılacak kanunumuzda. Durağan olması kabul edilebilir bir durum değil zaten.

1989 yılında muhasebecilik mesleğini yapanlara, durumu ispat etmeleri kaydıyla meslek mensubiyetine dair ruhsat verildi. Verilmese miydi? Bu gruba verilmeyecekti de kimlere verilecekti?

Bu noktada, yapılan yanlış, 3568'den sonra SM kabulune devam edilmesidir. Esasen, 1989'dan sonra SM ruhsatı hiç verilmemeliydi. Bugün yapılan ise, daha önceki yanlışın düzeltilmesine çalışılmasıdır. Ancak, kanaatimce düzeltme işlemi ile de yapılan hata katmerleştirilmektedir.

SM'lere SMMM kapısı zaten açık. Yapmaları gereken fakülte eğitimi almaları. Fakülteleri küçümseyen arkadaşlar için bu eğitimi almak hiç de zor olmasa gerek. Hem kimse SM'leri muhakkak SMMM olmaları gerektiği konusunda zorlamıyorlar ki. İleride SM'lerin defter tutma yetkileri alınacak yalnızca SMMM'ler defter tutabileceklermiş. O taktirde SMMM olsunlar efendim. Burada zor olan fakülteye girmek midir, okuyup mezun olabilmek midir ya da başka bir şey midir?

Aslında, SMMM'ler, TÜRMOB'un, gerçekten layıkıyla bir eğitimin ve adilane sınavlar neticesinde SM'leri SMMM'liğe kalbedeceğine inansa, bugün bu konuda hiçbir tartışma olmayacak. Ancak, çevrede ruhsatı haketmediği düşünülen SMMM'lerin sayısı arttıkça bu tartışmalar da uzayıp gidecek gibi.

Sahi, SM'den SMMM'ye geçiş yapacak olanlar, neden SMMM adaylarının girdikleri sınavlara tabi tutulmayacaklar da Özel Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Sınavına girecekler dersiniz?

28 Temmuz 2009 Salı

Oldukça Ciddi Bir Sigara Bırakma Girişimi

Nereden aklıma geldiğini bilemediğim şekilde ve birdenbire, sigara bırakma arzusu oluştu bende. Hani tembeller anayasasında yazarmış ya "Ders çalışma isteğin geldiyse, otur geçmesini bekle" diye. Ben de oturup geçmesini bekledim bu isteğin. Geçmedi...

"Sigara nasıl bırakılır?", "Sigarayı bırakmanın faydaları", Sigarayı Bırakan Birinin Günlüğü" gibi yazıları okudum. Önceki seferlerde aklıma böyle şeyler geldiğinde cesaret bile edemeden vazgeçerdim bırakmaya çalışmaya başlamaktan. Ama... Bu sefer öyle olmadı. Yaklaşık 3-4 saattir aralıklarla da olsa sigaraya bırakabilir miyim düşüncesini evirip çeviriyorum zihnimde.

Galiba bu sefer bırakacağım.

Okuduğum yazılara göre öncelikle belli bir tarih tespit etmem gerekliymiş. Bazıları ise hemen bugün, mevcut paketi buruşturup çöpe atmakla başlayabileceğimi söylüyorlar. Ben belli bir tarih tespit ettim. Acırım para verip aldığım paketi bitirmeden çöpe göndermeye :) Ama, bu paket bitsin öyle bırakacağım da demiyorum.

Tarih tespit ettim: Ramazan'ın birinci günü.

Önümde 20-25 gün var. Bu süre zarfında da taktikler geliştireceğim tekrar sigara içmemek için. Örneğin, günü tespit edip duyurmak birinci adımdı. Bunu gerçekleştirdim bile :)

İkinci adım olarak daha az nikotin içeren bir sigaraya başlayacağım Ramazan'ın bir'ine kadar ki, bu da vücudumun nikotin ihtiyacının azalmasına ve alışkın olduğum sigarayı içmeyerek sigara alışkanlığımın törpülenmesine neden olacak. Muratti Azurro (eski adıyla Light) içiyorum. Akşam eve giderken Winston Light alacağım sevmediğim halde.

Hayattaki ilk hedefim 17 yıldır içtiğim sigarayı unutmak. Bakalım bundan sonra neler olacak.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Baba





Yaklaşık 2.5 yıldır amansız hastalıkla mücadele ediyordu BABAM...

O güne kadarki yaşantısına bakıldığında, sonucu kuvvetle muhtemel olana yakalanmıştı...

Dışarıdan bakanlar ve belki de biz ailesi bile, ne denli güçlü bir imanı olduğunu bu hastalığıyla öğrenmiş olduk.


Hastalığı;

Bizi birbirimize kenetledi...

İmanını ortaya çıkardı...


En zor anlarında dahi isyan etmedi...

Her daim şükretti Yaradanına ve

"Beterinden saklaması için" hep dua etti.


Hastalığının, Rabbimin kendisini affetmesi, kendisine dua etmesi için bir uyarı ve fırsat olduğunu söylerdi.


BABAM bana dürüst olmayı, yalan söylememeyi ve imkanlar dahilinde ihtiyaç sahibinin elinden tutmamı öğretti.


Elim olayın haberini, sabah 7:30'da gelen telefonla öğrendim. İlk şokun ardından ağabeyimi (Fahri) aradım ve nabzını tekrar kontrol etmelerini söyledim. Nafileydi... Ruhunu teslim etmişti bir tek ALACAKLISINA...


İnanamadım...

Bekliyordum...

Ama...

Bu kadar yakın mıydı BABA firkatin?

Daha bir gün öncesinde Baltalimanındaki doktora da gidelim diye konuşmamış mıydık?

ve bana "seneye de giderim köye ama...

Sonraki seneye çıkar mıyım bilmiyorum" dememiş miydin?


Kasımpaşa'ya vardığımda evin kapısı açıktı.

İçeriye, babamın yanına gittim...

Çarşafı yüzünden kaldırdım...

ve geri kapattım...


Allah'ım!

Sana hamd-ü senalar olsun ki babamı imansız almadın yanına...

Babamın hastalığında çektiği acılarını günahlarına kefaret eyle.

Bizlere de imanlı ölümler nasip eyle!


Gerek babamın hastalığı süresince, gerekse cenaze gününden bugüne kadar,

- Kasımpaşa'daki evimize bizzat gelip taziye dileklerini ileten,

- Yurdun çeşitli bölgelerinden Eynesil'e gelip cenaze merasimine katılan,

- Akşamları tertip edilen Kur'an-ı Kerim ziyafetine iştirak edip bizlerle birlikte amin diyen,

- Köseli'deki evimize gelip taziye dileklerini ileten,

- Mazeretleri dolayısıyla bu faaliyetlere iştirak edemeyen, ancak telefonla taziyelerde bulunan,

Hasılı bizleri yalnız bırakmayan, eş, dost, akraba, konu komşu ve hemşehrilerimize teşekkür eder, başta babam olmak üzere tüm geçmişlerimize Allah'tan rahmet dilerim.


Murat KARAMAN

13 Haziran 2009 Cumartesi

Anne

Hala sizinleyse!!!

1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.

2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.

3 yasınızdayken
size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.

4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.

5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.

6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda 'GITMIYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.

7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz.

9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.

11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü 'Sen bizimle oturma' diyerek teşekkür ettiniz.

12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.

19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.

Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.

21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. 'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.

22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.

25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.

30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. 'Artik bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.

40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. 'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.

50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.
Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.

Derken bir gün..... o öldü.
O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi duştu....


VE BİR HİKAYE:

'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi 'nasılsın oğlum iyi misin?' diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyi
misiniz?' dedi.
Annesi 'biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim' dedi.
Oğlu da 'anne bunun için mi aradın saat sabahın üçbuçuğu yarında
konuşabilirdik' diyince annesi de 'rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.


Oğlu 'evet anne rahatsız ettin' diyince annesi

'30 sene önce sen de beni bu
saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun'

EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN....

UNUTULMAMAK DİLEĞİYLE...


BÜTÜN ANNELERİN ELLERİNDEN ÖPÜYORUZ

26 Mayıs 2009 Salı

İnsan Kaynakları Yönetimi İşlevleri

  1. İnsan Kaynakları Planlaması
  2. İş Analizi
  3. Seçme ve İşe Alma
  4. Eğitim
  5. Performans Değerlendirme
  6. İş Değerlendirme
  7. Ücretleme
  8. Kariyer Planlama
  9. Moral Motivasyon
  10. İş Sağlığı ve Güvenliği
  11. Endüstri İlişkileri
  12. İletişim

Yönetimin İşlevleri (Fonksiyonları)

Statik (Durağan) İşlevler
  1. Planlama
  2. Örgütleme
Dinamik İşlevler
  1. Yöneltme
  2. Koordinasyon
  3. Denetim (Konrol)

İşletme ve İşlevleri (Fonksiyonları)

- Buhar makinesinin keşfi (James Watt - 1768)
- Kitle üretimine geçiş. Bunun siyasi, iktisadi, sosyal sonuçları olmuştur.


İşletmenin İşlevleri (Fonksiyonları)
  1. Üretim
  2. Pazarlama
  3. Finansman
  4. Muhasebe
  5. Yönetim

Kritik Soru: Üretim pazarlama ilişkisi nasıldır?

7 Mayıs 2009 Perşembe

Vergi Açıkları Cezalarla Karşılanamaz

22/04/2009 Tarihinde TBMM Başkanlığına gelen ve şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan “Gelir Vergisi Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısı” nın özellikle 2 maddesi, vergi mükelleflerini ve meslek örgütümüzü yakından ilgilendirmektedir. Bu maddelerle ilgili değerlendirmemize aşağıda yer verilmiştir.


1-) Tasarısının 6. Maddesi ile yapılması düşünülen değişiklik;


1.1.) Tasarıda 213 sayılı Kanunun mük.355. maddesine ilişkin yapılması düşünülen değişiklik ile; yürürlükte olan cezalarda indirim yapılmış izlenimi yaratılmış olsa da, yapılan düzenleme ile sadece kanuni süresi içerisinde verilmeyen beyannameler için değil, kanuni süresinde verilen ancak çeşitli nedenlerle düzeltme ihtiyacı olan beyanname ve bildirimler için de cezai yaptırım getirilmektedir. Bu durum, gerek meslek mensupları ve gerekse vergi mükellefleri için ek yükler anlamına gelmektedir.

Belge akışında yaşanan sorunlar nedeniyle eksik veya yanlış verilen beyannameler, daha sonra düzeltme yoluna gidilerek düzeltilmektedir. Kaldı ki her işte olduğu gibi hata ve yanlışlık payı, beyanname düzenlenmesi işinde de yaşanabilmektedir. Bir vergi mükellefinin bir takvim yılında ortalama 53 adet beyanname ve bildirim düzenlediği düşünüldüğünde, vergi mükellefleri ve meslek mensuplarının karşı karşıya kalacağı cezai yaptırımın büyüklüğü daha net ortaya çıkmaktadır. Bu tasarı yanlış beyannamelerin düzeltilmemesini, düzeltme işlemlerinin sadece idarenin tespitine bırakılması gibi bir sonucun doğmasına neden olacaktır. Böylesi bir yaklaşımla vergi kaybına neden olacak idare, acaba vergi açıklarını cezalarla mı kapatacak?

Örnek:

Ocak 2007 ayında verilen KDV beyanında bir düzeltme yapıldığını farz edelim. Sürekli KDV devreden bir mükellef, bu beyannameyle birlikte ondan sonra gelen yaklaşık 30 adet beyannameyi de düzeltilmek zorundadır.

Bu durumda bu mükellefe 30x1000.-TL =30.000.- TL ceza kesilecektir.

Örnek:

Bir mükellef için yılda 53 beyan ve form verildiğine göre, ortalama 60 müşterisi olan bir meslek mensubunun yılda verdiği beyanname sayısı 3.180’ dir. Yıllık hata payının iyimser bir tahminle %5 olduğunu kabul edersek, meslek mensubu 159 x 1000 TL = 159.000.- TL ceza riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu tutar meslek mensuplarının büyük çoğunluğunun değil kazancından, yıllık cirosundan bile fazladır.

Örnek:

İkinci sınıf bir vergi mükellefinin yıllık muhasebe ücretinin 1000.- TL’nin altında olduğu dikkate alındığında, sadece bir aylık Ba ve Bs formunu vermeyi unutan meslek mensubuna kesilecek ceza yıllık ücretten fazladır. Çok insani bir durum olan atlama veya unutma sonucu kesilen cezaların meslek mensubunun üzerinde kalacağı dikkate alındığında, cezanın işlenen suça göre ne derece ağır olduğu görülmektedir.

1.2.) Yapılan düzenleme aslında fiil ve yaptırım arasında olması gereken hakkaniyet duygusunu da köreltmektedir. Çünkü madde metninde hüküm altına alınan fiil (suç) özünde beyannameyi süresinde vermeme fiilidir. Elektronik ortamda vermeme ise tali fiildir. Tali fiile asıl fiilden daha fazla yaptırım uygulanması ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıdır.

1.3.) Madde metnine dayanak teşkil eden; mükerrer 257. maddede değişiklik yapan kanunun genel gerekçesinde “bu tasarı ile ekonomik alanda etkin ve yoğun bir şekilde kullanım alanı bulan internet ve kredi kartı gibi iletişim ve ödeme araçlarının vergi sistemine dahil edilmesi hedeflenmektedir. Bu yenilikler, mükelleflerin daha az masraf ve sürede vergisel yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlayacak ve böylece teknolojik gelişmelerin vergi mevzuatına yansıtılması suretiyle kayıtlı ekonomiye geçiş sağlanacaktır.” denmektedir.

Madde gerekçesinde ise “bu yetkiye istinaden maliye bakanlığı vergi beyannamelerini daha hızlı ve detaylı bir şekilde alabilecektir. Bunun sonucunda hem mükelleflerin hem de vergi idaresinin zaman ve emek kaybı en aza indirgenecektir.”denmiştir.

Madde gerekçeleri incelendiğinde hem idare hem de vergi mükellefleri için kolaylık sağlama, zamanı azaltma ve vergi ödeme için katlanılacak külfeti azaltma amacıyla yapılmış olan bu yetki maddesi mükerrer 355. maddesindeki yaptırımlarla gerek vergi mükellefleri gerekse meslek mensupları için vergi ödemenin maliyetini arttırıcı hale gelmesine neden olmaktadır. Bu haliyle mükerrer 355. Madde, dayanağı yetki maddesinin gerekçesi ile çelişmektedir.

1.4.) Mükerrer 257. madde kapsamı içinde olan ile olmayan vergi mükelleflerine aynı suçu (beyanı süresi içinde yapmama) işlemiş olmalarına rağmen farklı miktarda cezai yaptırım uygulanması aynı zamanda anayasanın eşitlik ilkesine de aykırılık taşımaktadır.

1.5.) Uygulamada madde kapsamına girmiş tüm mükellefler, bildirimlerini internetten yapmaktadır. Bu nedenle tam otomasyon vergi dairelerinde e-beyan dışında beyanname ve bildirim formu kabul edilemez hükmünü koymak bakanlığın talebini karşılamaktadır ve maddenin eski halinde sadece e-beyanname vermeme cezasının kaldırılması sorunu çözmektedir.

Mükerrer 257. madde ile yapılmış olan düzenlemenin gerekçesine uygun hale gelmesi ve amacına hizmet edebilmesi için mükerrer 355. maddeye yapılmış atfın kaldırılmasını öneriyoruz.


2-) Tasarının 11. Maddesi ile yapılması düşünülen değişiklik;


2.1.) Madde meslek yasamızın haksız rekabet ile ilgili düzenlemelerine aykırılıklar taşımaktadır. Çünkü madde metninde sayılan kurumların sayılan görevlerine getirilen meslek mensupları, ilgili kurumlarla ilişki halindeki ticari firma sahip ve ortakları ile kuracakları ilişkiler ile müşteri edinme konusunda diğer meslektaşlarından bir adım önde yer alacaklardır.


2.2.) Madde metninde sayılan kurumların büyük bir çoğunlu idarenin atama yetkisine sahip olduğu kuruluşlardır. Bu durum mesleğimizin temelini oluşturan bağımsızlık kavramının zedelenmesine neden olacaktır. Çünkü söz konusu atamalarda her zaman olduğu gibi idareye yani iktidar da ki siyasi otoriteye yakın olma temel kriter olacaktır.


2.3.) Aynı durumdaki özel sektör kuruluşlarında görev alması yasaklanmış olan meslek mensubunun, kamuya ait kurum ve kuruluşlarda görev almalarına izin verilmesinin geçerli herhangi bir bilimsel ve hukuksal gerekçesi olamaz.

Madde gerekçesinde meslek mensuplarının şirketlerde hissedar olmaksızın kurul üyeliği yapabilmelerini sağlamak olduğundan bahsedilmesine rağmen, madde metninde sadece kamuya ait kuruluşlarla ilgili bir düzenleme yapılmıştır. Madde gerekçesiyle çelişkili bir durumdadır.


Saygılarımızla,



Bursa Serbest Muhasebeci Müşavirler Odası


http://www.bursa-smmmo.org.tr/haber/254/geltas.doc

14 Nisan 2009 Salı

Yarın Bize Yar Mıdır?


Yarın deriz hep yarın, yarın bize yar mıdır?

Hayat bir rüya imiş içinde uykumuzun

Yukarıdaki iki mısra uzun yıllardır aklımda. Bir ihtimal, saatli maarif tavkimlerinden birinin bir yaprağında okuyup da beynime mıhlamış olabilirim. Bu mıhlama öyle bir mıhlama olmuş ki, ne zaman, nerede okudum hatırlamıyorum bile. Ama, aklımda işte. Zaman zaman da hafızamın tozlu raflarından çıkartıyorum, hatırlıyor ve hatırlatıyorum.

İfadenin manası, itikad ehlinin rabıta-i mevt (ölüm düşüncesiyle içiçe yaşama) fikrinden öte bir şey değil aslında. Bu noktada itikad ehli deyince yobazlık, şair ve filozof deyince derin söz olmasını kendime yediremediğimi vurgulamadan da geçmek istemem. Günün akşama dönen bu saatinde, bu düşüncelere gark oluşum, rastlantı olmasa gerek. İnsanların bir kısmı bu düşünce sistematiğine girmeye otuzbeş yaş bunalımı diyor olsa da, bunun, hayatın gerçekliği ve geçiciliğini ortadan kaldırmadığı muhakkak.

Bakın, bir gün daha bitti. Ne yaptık kendi adımıza, anne-babamız, eşimiz çoluk-çocuğumuz adına bugün? Dahası, insanlık adına ne yaptık bugün? Cevabımız koca bir hiç ise, şairin dediği gibi :

Hazânla geçti yıllar, aylar Muharrem gibi,
Yollara dökülüp bekleyen gözler pek yorgun.
Girdapla iç içeydiler, girdap ki yok dibi,
Ruh sarsık, gönül hafakanlı, düşünce durgun...

Boşa geçen gün, boşa geçen haftaya,

Boşa geçen hafta, boşa geçen ay'a,

Boşa geçen ay, boşa geçen yıla,

Boşa geçen yıl da boşa geçen bir ömre dahil oluyorsa...

Vay halimize ki, hem de ne vay!!!

Çapa'da Otopark Rezaleti


Babamın rahatsızlığı dolayısıyla 2007 Şubat'ından bu yana iki yılı aşkın bir süredir hastanelerdeyiz. Haftada en az bir gün hastane serüvenimiz oluyor. Bu süreçte doktorlarla arkadaş, hemşirelerle ahbab olduk. Nerelere gitmedik, kimlerin eline düşmedik ki ! Bakırköy Yaşam Hastanesi, Bakırköy Devlet Hastanesi, Amerikan Hastanesi, Memorial Hastanesi, Şişli Etfal, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi, Özel Çapa Hastanesi, bu hastanelerin bir kısmında görev yapan çeşitli profesörlerin özel muayenehaneleri... Bunun yanında alternatif tıp ürünleri vasıtası ile derman dağıttığını iddia eden bir takım kişiler de cabası. İstanbul'dan kalkıp Kütahya'ya bile gittik. Gerisini siz düşünün. Doktorların hepsi de ilgili sağolsunlar. Kendisi için bir defa dahi devlet hastanesine gitmemiş olan ben, bu süreçte çok şey öğrendim. Dahası sağlıkta vatandaş lehine dönüşümü bizzat yaşayarak gördüm.

Bu yazımın konusu ne sağlık sistemi, ne doktorlar, ne de hemşireler değil: Çapa Tıp Fakültesi'ndeki aklımın almadığı garip bir uygulama.

Efendim, Çapa Tıp Fakültesi'ne şayet özel aracınızla gidiyorsanız, girişte otopark fişi almanız gerekiyor. İçerde kalma sürenize göre de çıkışta ücret ödüyorsunuz. Hoş, yukarıda saydığım hiçbir devlet hastanesinde özel otolar için otopark ücreti alınmıyor ya neyse. Hadi diyelim ki burası üniversite hastanesi, döner sermayesi var, şehrin göbeğinde, artniyetli İstanbul ayısı çok. Adam, hasta olmadığı halde beleş diye gelip arabasını hastanenin içine park ediyor vb. gibi muhtelif haklı sayılabilecek nedenleri var otoparkın ücretli olmasının. Eyvallah!

Otopark için ücret ödemeden imtina etmedim, etmiyorum da. Ancak; içeri giriyorsunuz, otoparklar dolu. Hastanız yürüyemiyor olsa dahi poliklinklerin önüne park edip, hastanızı bekleme salonuna bırakmanıza dahi müsade edilmiyor. Eeee... Otoparklar dolu ise, polikliniğin önüne de park edemiyorsam ben niye otopark ücreti ödüyorum. Babamı, binbir takla atarak bekleme salonuna götürdükten sonra (ki babam uzunca bir süre yürüme kabiliyetini kaybetmişti, hali hazırda da normal insanlar gibi yürüyemiyor) arabama biniyor ve hastane içinde sürekli turluyorum. Arabayı hastane dışına bırakamıyorum, çünkü dışarı çıkarken otopark ücreti ve babamı almak için döndüğümde yeniden ücret ödeyeceğim!! Hatta bir defasında, babamı bekleme salonuna götürdüğüm 5 dakikalık süre içinde polis tarafından 55 YTL park cezasıyla cezalandırılmışım. Adalete bakın: Hem otopark ücreti ödedim, hem de park cezası yedim. Bu noktada, taksicilere bakıyorum, içeriye girdikten sonra on dakika içinde çıkış yaparlarsa ücret ödemiyorlar. Benim suçum hasta yakını olmak mı?

Aslında, bu garip uygulamanın çözümü oldukça basit. Hastane girişine koyduğunuz bilet sistemini kaldırırsınız, bunu hastane içindeki otoparkların girişlerine koyarsınız. Yok, amacınız insanlardan park ücreti değil de haraç toplamaksa yaptığınız uygulamaya devam edin: Alkışlar size, aferin size (!)

12 Nisan 2009 Pazar

İşletmecilik Mi, Kapitalizm Mi?


Birkaç yıl iktisat okudum İstanbul Üniversitesi'nde. Sonraları da Marmara Üniversitesi'nde İşletme...

İşletmenin birinci sınıfında İşletmeye Giriş dersinde, profesör "işletmenin amaçları"ndan bahsedecekti. Sordu sınıfa işletmenin amaçları nedir diye. İlk cevap "KAR" idi. Hoca, hemen düzeltti:

- Sizler artık birer işletmecisiniz. İşletmenin amaçlarından biri ve en önemlisi "KAR" değildir, "KARIN MAKSİMİZASYONU"dur.

Karın maksimizasyonu ne demekti? Kar, kar, kar... Sürekli ve daha fazla kar elde etmek demekti. Kar etmek yeterli değildi, elde edilen kar ne büyüklükte olursa olsun, işletme daha fazla kar elde etmeliydi.

Peki mütemadiyen yükseltme hedefinde olunan kar nasıl elde edilecekti?

Üretimin unsurları genel olarak, emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimci olarak tarif edilir. Girişimci, bu unsurları biraraya getirir ve ürün ya da hizmet üretir. Üretimin çıktısının karşılığı olarak elde ettiklerini ise ücret, rant ya da kar ödemesi olarak dağıtır. Bu dağılımın neticesinde "karını maksimize etmek için" ya ücretleri ya da rant bedellerini minimize etmeli.

İşte işletmecilik bölümünün de dersinin de amacı, bunu öğrencilerine anlatmak, onların ruhlarına nakşetmektir.

Sözün özü olarak; üniversitelerimizin İşletme Bölümleri, kapitalizmin nasıl daha iyi uygulanabileceğini öğretmektedir. Mezun olan öğrenciler ise kapitalistlerin kapitallerine kapital eklemeleri için çaba sarfetmekteler.

Siz bunlara ister beyaz gömlekli deyin isterseniz başka bir şey...